Bir uygulayıcı olarak olaylara bakmakla sıradan bir insan olarak olayları değerlendirmek arasında yüzde yüz fark var. Eğer ben bir uygulayıcı olmasaydım, eğer Falun Dafa gibi bir rehberim olmasaydı bugün ne durumda olacağımı hayal bile etmek istemiyorum.
Annemi bundan 3 hafta kadar önce kaybettik. O tarihten bir ay geriye gittiğimizde aslında yaşlılıktan başka rahatsızlığı olmayan annemin yavaş yavaş sona gelmeye başladığını anlıyorum. Fakat o zaman insan bazı durumları yakınlarına yakıştıramıyor. Kaybetmeme düşüncesi ağır basıyor.
Annem rahatsızlandıktan sonra acilen hastaneye kaldırdık. Bir gün normal odada yattı. O sırada çok fazla inliyor ve çırpınıyordu. Sol eli ve ayağı bir anda tutmamaya başlamıştı. Doktorlar yoğun bakıma aldılar. Yoğun bakıma günde bir kişinin sadece 10 dakika girmesine izin veriliyordu. Annem yoğun bakımda 1 hafta kaldı. O süre içinde yanına iki kez girebildim. İlk girdiğimde annemi tanıyamadım. O kadar hızlı bir değişim yaşamıştı. Beni görünce gülümsedi. Bana ‘artık yaşım geldi. Üzülme, hakkını helal et, seninle yine görüşeceğiz’ dedi. Ben onu öyle görmeye dayanamadım. Ağlıyordum. Ellerini tuttum. Başını okşadım. Çocuk gibi kalmıştı yatakta. Sonraki gün kızım girdi yanına. Onu çok severdi. Torunlarının arasında onun yeri başkaydı. Kızım yanında çok uzun kaldı. Bir türlü çıkmadı dışarı. Merak ettik. Meğerse onu görünce bir güzel sohbet etmişler. Canlanmış yeniden.
Bir hafta sonra yoğun bakımdan çıkardılar. Normal odaya aldılar. Hala iyi değildi aslında. Doktorlar biliyordu sonu, biz de biliyorduk fakat yakıştıramıyorduk. Annemin yanında durmadan onunla ilgileniyordum. Yatağını düzeltiyor, elini yüzünü siliyor, ellerine, ayaklarına masaj yapıyordum. Bana ellerini hissettiğini söyledi. Gözüm hep üstündeydi. Ben yanındayken bir gün tutmayan sol ayağını kendine çektiğini, sol kolunu oynattığını gördük. Hepimiz şaşırdık. İyileşiyor galiba dedik.
O akşam eve gittiğimde her zamanki gibi Zhuan Falun’u okumaya başladım. Gerçi zihnimi toparlamakta zorlanıyordum ama yine de okudum. Zhuan Falun’un Beşinci Konuşmasında okuduğum şu cümle beni uyandırdı. “Kötü talihi ve hastalıkları yok etmek için aile fertlerine yönelik dua etmek bile kişinin ailesine olan düşkünlük takıntısıdır. Diğer insanların kaderini mi değiştirmek istiyorsunuz. Herkesin kaderi bellidir.” O anda farkında olmadan annemi iyileştirmeye çalıştığımı fark ettim. Orda bulunduğum süre içinde bilinçaltımdaki kaybetme korkusunun üstesinden nasıl geleceğimi bilemiyordum. Oradan uzaklaşmak, annemi kaderiyle bırakmak en doğru düşünceydi. Ona bakacak başkaları vardı. Çünkü ben orada olduğum sürece içinde onu iyileştirme düşüncesi yüzünden belki onun kaderindeki bazı durumlara engel olabilirdim. Karmasını ödemesine engel olabilirdim. Bu kadar gücüm var mıydı bilmiyorum ama ben ona masaj yaptıktan sonra elini ayağını yeniden oynatıyor olması bende bu düşünceyi uyandırdı.
Annemle benim evim farklı şehirlerde. Arada 8 saatlik bir mesafe var. O gün akşam evime gitmek için bilet aldım. Sonra hastaneye annemin yanına gittim. Yemeğini yedirdim. Beni görünce canlandı. Beni rüyasında gördüğünü söyledi. Kocaman bahçeli bir evim varmış. Adamlar temizlik yapıyorlarmış. Ona gideceğimi söyledim. Önce gitme dedi. Sonra git dedi. Daha fazla konuşmaya hali yoktu. Bana kızdın mı dedim. Yok dedi. Hakkını helal et dedi. ‘Asıl sen helal et dedim.’ Sarıldık. Kendimi zor tuttum yanından ayrılırken fakat içim bu kararın doğru olduğu konusunda çok rahattı. Ben evime geldikten bir gün sonra annemi eve çıkarmışlar. Ve o gün akşam bize veda etmiş. Haberi duyar duymaz tekrar otobüse atlayıp geri geldim.
Annemi çenesi bağlanmış halde görmek, ölüme bu kadar yakından tanıklık etmek benim için hiç kolay olmadı. İçimden yükselen çığlığı susturamadım. ‘Bu nasıl bir şey, bu nasıl bir şey’ diye bağırdım. Fakat bu durum çok kısa sürdü. Annemin yüzünde hastalıktan eser yoktu. Rengi yerine gelmiş, sanki çok güzel bir şey seyrediyor gibi gülümsüyordu.
Bundan 3 yıl önce anneme Zhuan Falun kitabını baştan sona okumuştum. Her gün işten gelince kitabı sesli bir şekilde okuyordum. O da dinliyordu. Bu adam (Üstat Li Hongzhi’yı kastederek) çok doğru şeyler söylüyor diyordu. Egzersizleri benimle birlikte yapabildiği kadar yaptı.
O tam bir sabır taşıydı. Geleceği görüyordu. Buna defalarca şahit olmuştuk. Birkaç gün sonra rüyama girdi. Genç ve sağlıklı görünüyordu. Bana ‘borçlarımı ödedim’ dedi.
Bu durumu çok çabuk kabullendik. Asıl kaybetmekten korktuğum şeyin onun ilgisi olduğunu fark ettim. Annem bize veda edinceye kadar olan annelik görevini yeterince yerine getirdi. Bize daima doğru olmayı, sabırlı olmayı, hoşgörülü olmayı, olayların üstünde fazla durmamayı öğütlerdi. Her şeyin gelip geçici olduğunu söylerdi. Pek çok konuda onun onayını almak beni rahatlatırdı. Oysa benim Shifum vardı. Gerçek rehberim Zhuan Falun’du. Evrensel ilkeler benim asıl dayanağım olmalıydı. Shifu “Umutlarınızı nasıl sıradan bir insana bağlarsınız.” diyordu. Ben bu konuda başkalarının etkisi altında kalmadan irademi daha fazla geliştirmem gerektiğini anladım.
Kendi seviyemde anladıklarımı paylaşmaya çalıştım.
* * *
Clearharmony'de yayınlanan tüm makaleleri kopyalayabilir ya da çıktı alabilirsiniz, fakat lütfen kaynak belirtiniz.