8 Ağustos akşamı saat 7:00 civarında kapının zili çaldığında odada hep beraber Fa okuyorduk. Bir uygulayıcı kapıya gitti ve ben de yerimden kalkıp odadan dışarı çıktım. Fakat kimse gelmemişti ve ben kapıya bakan uygulayıcıya kapıyı kimin çaldığını sordum. Uygulayıcı kapını dışında sadece burayı sık sık ziyaret eden bir beyaz kedinin olduğunu söyledi. Kapının zilinin yanında oturan beyaz kediyi gördüm. Kedi beni göründe miyavladı ve kaçtı.
Eve geldikten sonra, bu kedinin neden sık sık ziyaret edip miyavladığını düşündüm, muhtemelen sadece selam vermek için geliyordu ve hiçbir zaman yemek yememişti. Burada bir garipliğin olduğunu düşünüyordum, fakat daha sonra bir uygulayıcıyla tecrübe paylaşımı yaparken, xiulian uygulaması yapabilme fırsatının değerini bilmek konusundan bahsederken bir anda, bizim ve beyaz kedi arasındaki bağın anlamının farkına vardım. Aşağıda reenkarnasyon ile ilgilenen arkadaşlarla paylaşmak istediğim bir hikaye var.
Yuan Hanedanlığı döneminde, 34 yaşımdayken bir generaldim ve düşmana saldırmak üzere orduyla gidiyordum. Emrim altındaki askerlerden biri dikkatsizdi ve atının hamile olduğunu fark etmemiş. Mola vermek için durduğumuzda askerlerin durumunu incelemek için orduyu gezmek istedim. Ve o sırada yeni doğmuş tayı gördüm. Çok farklı görünüyordu, yelesinde ateş kırmızısı saçlar vardı.
Hayvanların yavruları küçükken çok sevimli oluyorlar. Aradan iki gün geçmesiyle ben “anne ve oğul’u” yürüyüşe çıkardım. Dağ eteğinde yürürken bu tay’ın bizimle orduda kalmasının sakıncalı olduğunu düşündüm, çünkü biz çok yakın zamanda düşmanla savaşacaktık. Bu tay eğer savaş anında yaralanırsa çok üzücü olacaktı. Bu nedenle birisine onu dağa geri götürmesini emretmeye karar verdim. Sonra “anne ve oğulla” yürüyüşe devam ettik. Nehre yaklaştığımızda atlar çok susamışlardı ve bol bol su içtiler ve nehir eteğinde otlandılar. Nehrin diğer tarafına geçtiğimizde yaklaşık on beş yaşlarında bir kız gördüm, nehir kenarında saçlarını yıkıyordu. Kız küçük tay’ı, küçük tay da kızı çok sevdi. “Buranın yerlisi misiniz?” diye sordum. Kız, bu dağın yakınında babası ile beraber yaşadığını ve ormandan odun toplayarak geçimini sağladığını söyledi. Ona şöyle sordum: “Bu tay’a ve annesine bakmak ister misiniz? Tay büyüdüğünde döneceğim ve onları sizden geri alacağım.” Kız o kadar çok sevinmişti ki, onlara çok iyi bakacağını söyledi.
Günler ve aylar hızla geçiyordu. Düşmanı yenmenin ardından beş sene geçmesiyle imparator o generali çok uzaktaki bir bölgeye gönderdi. Günün birinde nöbetçi asker generale, bir genç kızın onu görmek istediğini bildirdi. General çok meraklandı ve kim olduğunu görmek için dışarıya çıktı. General, bir elinde kılıcı, diğer elinde de yelesinde ateş-kırmızısı saçları olan atın dizginini tutan genç kızın önünde durduğunu gördü. General bir anda o kızın kim olduğunu hatırladı.
General kızı sıcak karşıladı ve çok güzel bir çay ikram etti. Genç kız çayını içerken aynı zamanda generalin son yıllarda nasıl bir hayat yaşadığını sordu. General içini çekti: “Ben askeri bir hayat yaşıyorum ve her şey aynı devam ediyor.” Sonra kız şöyle sordu: “Bir tahmin edin bana son yıllar neler oldu?”
Genç kız generale heyecanla kendi hikâyesini anlatmaya başladı: “Siz tay’ı bana bıraktığınızın ardından beş gün geçmişti ki ihtiyar bir Taoist keşiş geldi. Tay’ı görünce, şöyle sordu: “Bu tay’ın geçmiş hayatını biliyor musunuz?” ve anlatmaya başladı: “Başlangıçta bu tay bir İlahi varlığın atıydı. Tabii ki o cennet alanındayken böyle at görünümünde değildi. O İlahi varlık atının üzerinde Yeşim İmparator ile Ana Kraliçe’nin yanına gidiyordu. Daha sonra cennette bazı gelişmeler meydana geldi ve o (at) bu insan dünyasına geldi. Bazı önceden belirlenmiş bağları sayesinde bir at olarak reenkarne oldu. O çok iyi bir at ve ona çok iyi bakınız.”
Genç kız o ihtiyar Taoist keşişe Cennette neler olduğunu sordu. Taois keşiş ona şöyle cevap verdi: “Bu konuyu anlatmak için şimdi doğru zaman değil. Eğer 15 Ağustos gecesi dağın tepesine gelebilirseniz, size bazı şeyler öğretmek istiyorum.” Ardından keşiş gitti.
Genç kız, o ihtiyar keşişinin Tanrısal bir varlık olduğunu biliyordu, bu nedenle belirlenen tarihten bir gün öncesinde babasıyla vedalaştı, tay’ı için bayağı yiyecek aldı ve dağın tepesine gitmek üzere yola çıktı.
Yarı yolda şiddetli yağmur yağmaya başladı, kızın elbiseleri sırılsıklam oldu. Ancak o geri dönmedi. Yol üzerinde kimi zaman karşısına yırtıcı hayvanlar çıkıyordu, neredeyse ölümden döndü. Sonunda kız dağın tepesine ulaştı. Belirlenmiş zamandan çok erken geldiğini keşfetti ve biraz dinlenmek için ağacın üzerine tırmandı. Dağın tepesine ulaşana kadar çok yorulduğundan dolayı derin bir uykuya dalmış ve belirlenmiş saati uyuyarak geçirmiş. Uyandığında, buluşma saatini kaçırdığından dolayı Taoist keşişi aramak için ağaçtan indiğinde keşişin bir kayanın üzerinde oturduğunu görmüş. Kız şöyle söyledi: “Lütfen beni affedin, o ağacın üzerinde uyuya kalmışım.” Keşiş şöyle devam etti: “Siz sözünüzde durmadınız. Size bir şans daha vermek istiyorum. Beni takip edin ve bu dağdan aşağıya atlayın. Sizi aşağıda bekliyor olacağım.” Keşiş bunları söyledikten sonra uçurumdan kendisini aşağıya attı. Çok yoğun sis vardı. Kız diz çöktü ve kalbinde babasına seslendi: “Verdiğim sözümü tutmalıyım ve artık size bakamayacağım, lütfen beni affedin” Sonra tay’ına şöyle söyledi: “Siz cennetsel alandan geldiğiniz için İlahi varlıklar sizi koruyacak. Bundan sonra artık size bakamayacağım.” Sonra hiç tereddüt etmeden genç kız uçurumdan aşağıya doğru atladı. Parçalanacağını düşünmüştü, oysa kendini hintkamışı dokunmuş köprü üzerine düşmüş buldu. Her iki tarafındaki dağlar çok dikti. Uçurumun dibini göremiyordu ve ağlamaya başladı. Mağaradan keşiş dışarı çıktı ve gülmeye başladı: “Siz çok duyarlısınız. Korkmayın. Ben size yardım edeceğim”
Sonra genç kız dövüş sanatını öğrendi ve Taoist keşişin mağarasında xiulian uygulaması yaptı. Aradan bir sene geçmesiyle keşiş dövüş sanatları ile ilgili bir kitabı çıkarttı ve onu kıza öğrenmesi için verdi. Aradan dört veya beş sene geçmesiyle, günün birinse Taoist keşiş kıza şöyle söyledi: “Ben sizi, size tay’ı getiren generale yardımcı olabilmeniz için eğittim. Onun başarıya ulaşması için yardım etmelisiniz. Bu hayatta karmik ilişki borçlarınızı kapatmalısınız. Gelecekte her ikiniz de, bir görevi beraber yerine getirmek zorunda olacaksınız.”
Genç kız şöyle sordu: “O “gelecek” dediğiniz, ne zaman olacak?” Keşiş cevapladı: “Bu efsanevi Udumbara (Youtan Poluo) çiçekleri açtığında. O zaman geldiğinde, artık görevinizi yerine getirme zamanı olduğunu anlayacaksınız. Size çok değerli bir kılıç ve bu kitabı veriyorum. Şimdi bu atla generale gidiniz.” Genç kız: “Generalin nerede olduğunu bilmiyorum” dedi. Taoist keşiş: “Buradan iki bin li (Çin uzaklık birimi) uzaklıkta bir şehir var ve siz onu orada bulacaksınız” diye cevapladı. Sonra kız yola çıktı ve ilk olarak evine gitti ve babasına her şeyi anlattı. Babası kızının o kadar uzağa gitmesini istemiyordu, fakat kızındaki kararlılığı gördü. Kız atına bindi ve uzaktaki şehre gitmek üzere yola çıktı. Generalle güçlü karmik ilişkisi olduğunu, aniden anladı.
General çok etkilenmişti ve içinden tetikleyici bir güç etkisi ile genç kızla evlenme düşüncesi geçti. Fakat ilk eşinin ölümünün ardında tekrardan evlenmeyeceğine dair ant içtiğini hatırladı, çünkü ilk eşi ölü çocuk doğurmuştu. O genç kız ile evlenme konusunu düşünmemesi bile gerektiğini kendine tembihledi. Sonra genç kıza şöyle söyledi: “Eğer burada kalmak isterseniz size kız kardeşim gibi davranacağım.” İlk başta kız tereddüt etti (çünkü o da generalden hoşlanmıştı), fakat generalin ilk eşi hakkındaki hikâyeyi kıza anlatmasının ardından bu şartı kabul etti.
Genç kızın yardımı sayesinde general büyük başarılara ulaştı. Daha sonra at yaşlılıktan öldü. At için ikisi de çok üzüldüler. Atı toprağa verirken o sırada ihtiyar Taoist keşiş ortaya çıktı ve şöyle söyledi: “Bu at yeni bedene reenkarne olacak. Efsanevi Udumbara çiçekleri açtığında tamamlayacağınıza söz verdiğiniz görevinizi yerine getirmek için mümkün olan her şeyi yapmayı unutmayın. Bunu unutmayın! Unutmayın! O zaman geldiğinde siz atı göreceksiniz.” Onlar yaşlandıklarında general ordudan ayrıldı ve kız ile beraber evine döndü. İkisi kız kardeş ve ağabey gibi yaşadılar ve birbirlerine özenle baktılar.
O at ise daha sonra defalarca reenkarnasyon döngüsünden geçti, bir hayatında Yuan Hanedanlığının sonuna doğru Zhang Shicheng’in atıydı. O at Zhang Shicheng’e çok sayıda kötü işler yapmasında yardım etti ve bu nedenle o hayatında öldükten sonra cehennemin ikinci katına kadar indi.
Son yüz senedir o at, fakir bir köylü çocuğuna, kuşa vb. reenkarne oldu. Hayatının birinde kedileri çok sevmişti ve yakınlarında sürekli kucağında bir kedi seven küçük bir kız çocuğu vardı. At, bir kediye reenkarne olabilseydim ne kadar güzel olurdu, etrafında istediğin yerde koşabilecek, kolay bir hayat yaşayacak ve ağaçlara da tırmanabilirdim diye düşündü. Bu hayatında ise o at, bizi sürekli burada ziyaret eden o tombik beyaz kediye dönüştü.
Ben, güçlü karmik ilişkilere sahip olan tüm canlıların bu tarihi fırsatın değerinin farkına varacaklarını umut ediyorum. Her şeyin bu dünyaya Fa için geldikleri, gerçekten de doğru.
Çince metin: http://www.zhengjian.org/zj/articles/2008/8/12/54317.html
İngilizce metin: http://www.pureinsight.org/node/5512
* * *
Clearharmony'de yayınlanan tüm makaleleri kopyalayabilir ya da çıktı alabilirsiniz, fakat lütfen kaynak belirtiniz.