“Harry Potter ve Ölüm Yadigârları” geçmiş birkaç senedir Harry Potter hakkında çekilen serinin son filmidir. Filmde bizi cezbeden sadece Harry Potter ve onun arkadaşlarının maceraları değil aynı zamanda her şeyin geliştiği o şaşırtıcı büyülü dünyadır.
Kalbin derinliğinde birçoğumuz büyülü bir dünyanın gerçekten de var olduğunu umut ederiz ve hatta oraya gitmeyi de isteriz. İyilik ve kötülüğün, aydınlık ve karanlığın bir arada var olmasına rağmen, en azından biz bu filmde yaşadığımız bu sıkıcı ve materyalist toplumdan kaçabileceğimiz bir kapı gördük.
Bu film fiilen bize, gerçeklik ve büyülü dünyayı birbirinden ayıran aslında sadece bir duvarın olduğunu gösterdi. Filmin ilk bölümünde Harry’nin Hogwarts Okulunun trenine nasıl bindiğini hatırlıyor musunuz? Hiçbir platform yoktu, sadece bir duvar vardı. Eğer bir insan, etine bağlı olan gözlerinin gördüğü şeylerle kendini sınırlamaz ise, aksine onları kapatıp cesurca duvara doğru yürürse, o duvarın hiç var olmadığı görecek. Bunun yerine, bu dünya ile büyülü dünya arasında bu aslında sadece bir ara yüzdür. Uzun zamandır beklediğimiz ve aradığımız şeylerin hepsi, fiilen o duvarın arkasında.
O duvara benzeyen aynı duvar bizim zihnimizde de mevcut, dünyevi bu dünya ve doğaüstü arasında bizi ayıran bir duvar. Bizim önyargılarımızdan ve sınırlı kavramlarımızdan oluşan o duvar, bu insan dünyasında inşa edilmiştir. O bizim bilincimizi sınırlıyor ve tüm hayatımızı bu küçücük alanın içinde sınırlı tutuyor. Ayrıca, her bir insan ve tüm insanlar devamlı olarak o duvarı güçlendiriyor ve o duvarı gittikçe daha da yükseltiyorlar ve bunu yaparak aslında kendilerini gittikçe bu küçücük alana daha da çok hapsediyorlar. İnsanlar, okudukları ders kitaplarında yazılmayan veya yetkililer tarafından “onaylanmayan” şeylere inanmaya cesaret edemiyorlar. Başka bir deyişle, bağımsız düşünmek ve dünyayı keşfetmek için çok az sayıda insan cesaret gösterebiliyor. Harry Potter ve arkadaşlarının gözünde bizler acınacak bir yaşam sürdüren kişileriz, çünkü o duvarı geçebilmek için yeterince cesaretimiz yok.
O duvar görünmesine rağmen aslında duvar değil, iç dünyamızı evrenden ayıran sadece bir çizgi ve o bilincimiz üzerinden geçen bir çizgi. Kurulmuş olan kavramlarımızın engelini kırmaya ve diğer tarafı keşfetmeye cesaret ettiğimizde, o an için en azından artık duvarın diğer tarafına bir adım atmış oluruz. Bu süreç bizim alanımızda olağanüstü bir şeyi temsil etmeyen, basit bir şeymiş gibi görünebilir. Fakat zihnimizdeki bu özel düşünce Gök ve Yeri sarsabilir. Buda sisteminde ilerleyen bir okulda şöyle bir deyim vardır: “Kişi de Buda doğası ortaya çıktığında on yönlü dünyayı sarsar.” Bu dünyadaki sıradan bir insanın doğru düşüncelerinin, kutsal göksel dünyaları sarsabileceğini düşünüyorum. Bu, bizim doğru düşüncemizin gücünü kanıtlıyor.
Milyonlarca insan Harry Potter filmine hayran oldu. Fakat ne kadar insan, bu filmin taşıdığı daha derin ve asıl anlam hakkında düşündü? Günümüzde fiilen, yalan ve doğruluk, iyilik ve kötülük, karanlık ve aydınlık arasındaki mücadelelerden oluşan birçok filmin senaryosu gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Bu savaş hem bu dünyada hem diğer boyutlarda gerçekleşiyor. Ve tıpkı Harry Potter film serisindeki gibi bu savaş da yakın zamanda sona erecek. Birçok insan yakın zaman içerisinde, aslında kendilerinin farklı boyutlardan geldiklerini ve geldikleri yerdeki yaşamların orada onlara güvendiklerini ve kurtarılmayı beklediklerini öğrenebilecekler. O yaşamlar kurtarılabilecekler mi, -yani başka bir deyişle, yaşamaya devam edebilecekler mi, bu dünyadaki insanın düşüncelerine -onun doğruluk ve kötülük arasında yapacağı seçimine bağlı.
Çince metin: http://www.zhengjian.org/zj/articles/2010/12/22/70445.html
İngilizce metin: http://www.pureinsight.org/node/6076
* * *
Clearharmony'de yayınlanan tüm makaleleri kopyalayabilir ya da çıktı alabilirsiniz, fakat lütfen kaynak belirtiniz.