İç Doğanızla Bağlantınız

Facebook Logo LinkedIn Logo Twitter Logo Email Logo Pinterest Logo

Benim bir arkadaşım Batı Tıp doktoruydu. Onun çalıştığı hastane benim kliniğime yakın mesafede. Biz çok sık hastaları birbirimize yönlendirirdik. Ona meme kanseri teşhisi konulmasından yedi sene sonra hayatını kaybetti. Hayatının daha başladığı yerde vefat eden, o güzel ve sağlıklı bayanı hatırladığım her defasında, kalbim pişmanlık ve üzüntüyle doluyor.

Onun bu kadar geri dönüşü olmayan kötü bir durumda olduğunu hiç bilmiyordum, ta ki günün birinde ama çok geç, bir hasta olarak muayeneme gelene kadar. O hasta kayıt formunu doldurmuş ve formun sonuna şöyle yazmış: “Kanser hastalığının son aşamasındayım ve sadece bir veya en fazla iki aylık ömrüm kaldı. Hem Tanrı hem ben hayal kırıklığına uğradık. Buraya acılarımdan bir süreliğine de olsa kurtulmama yardım etmen için geldim.” Sürekli taşıdığı çantasından, morfin şişesi ve o şişeye ve onun vücuduna 24 saat bağlı tüpü yerleştirdiği o çantadan hiç ayrılmıyordu. Ve bu da ona artık yardım etmiyordu ve dayanılması zor acılar yüzünden ıstırap çekiyordu.

Yedi sene önce meme kanserini ilk teşhis ettiklerinde hemen ameliyatla göğüslerini aldılar ve ardından da kemoterapi ve radyoterapi tedavisi gördü. İlk başta saçları dökülmüş ardından yeniden çıkmışlar. Ağrılar kesilmiş ve o bu hayati sınavın geride kaldığını düşünmüş. Hayatı bu hastalıkla sallanmasının ardından tekrardan normale girmiş ve artık ciddi hiçbir şey olmayacak gibi görünüyormuş.

Fakat aradan beş yıl geçmesiyle kanser yeniden nüksetmiş. Vücudunda ki deri ve kas yapısını yarıp ilerleyen tümör hızla büyümüş. O, sanki bir taştan insan gibi sert görünüyordu. Cildinin yüzeyi pürüzlü görünüyordu. Bu durumu, bedenindeki birçok hassas sinir ve kan damarları ile bağlantılı ve çok acı hissettiren bir hastalıktı. İlk başlangıçta o bir Kanser Araştırma Enstitüsünde tedavi gördü ve daha sonra özel bir hastanede tedavisine devam etti. Doktorlar çeşitli tedavi yöntemleri denedikten ve farklı ilaçlar kullandıktan sonra, çaresiz kaldılar ve ona daha fazla yardım edemediler.

O gözyaşları içinde bana şöyle söyledi: “Batı Tıbbı beni son derece hayal kırıklığına uğrattı. Onlar insanlara sanki makineymiş gibi davranıyorlar. Sadece, nasıl böbrek, karaciğer değiştirileceğini ve iç organlarını kesip alınacağını biliyorlar. Sonra da platin takmayı, tüp yerleştirmeyi veya çelik çubuklar eklemeyi biliyorlar. Ama onların tüm bu araçları benim durumumda yararsız ve onların yapabilecek bir şeyleri kalmadığında beni önemsiz bir parça gibi bıraktılar.”

Onun söylediklerini dinledikten sonra içimden şöyle düşündüm: “Evet, o haklı. Makineler insanlar tarafından icat edildi, fakat insanlar Tanrı tarafından yaratıldı. İnsanlar, Evrene bağlı olan ve bir ruha sahip etten oluşan bir vücudu iyileştirmek için çelik ve elektrik aletlerini kullandıklarında, bu yöntem sorunu nasıl kökten çözebilir ki?”

Ben ona şöyle sordum: “Siz hiçbir zaman bedeninizle iletişim kurdunuz mu?”

O anda oldukça şaşırmış görünüyordu ve söylediğimi anında anlayamadı. Bir anda o bir şeylerin farkına vardı ve bana sordu: “Siz insanların kendi vücuduyla konuşabildiklerini mi söylemek istiyorsunuz?” O anda sanki çok şiddetli bir acı hissetti ve şöyle devam etti: “Ben artık bu çirkin bedenden nefret ediyorum. O artık benim kabullendiğim ve iğrendiğim bir tümör taşıyor. Fakat ben onunla her gün yaşıyorum ve o beni kontrol ediyor ve bana ıstırap yaşatıyor.” O çok öfkeliydi, fakat aynı zamanda kendisini çaresiz hissediyordu. Bu, arada karışık duygulara yenilmişti ve çaresizlik gözyaşları yüzünü kapladı. Ben, bu gururlu ve son derece başarılı doktorun kendi bedenine yenildiğini ve gözlerimin önünde çöküşünü izliyordum.

O konuşmaya devam etti: “Yakında artık bu beden yüzünden eziyet çekmeyeceğim. Ondan kurtulacağım. Eğer Tanrı bana başka bir fırsat sunmuş olsaydı ve bana başka bir beden verseydi, ben aynı sizin gibi bir hayat yaşamış olurdum. Biliyor musunuz, ben sizin orada oturup sakince meditasyon yaptığınızı sık sıkça görüyorum. Size hayranım, çünkü Siz hem zihninize ve hem vücudunuza iyi bakıyorsunuz. Ama ne yazık ki, artık benim için çok geç…”

Ben bu tecrübe paylaşım metnini okuyan insanların o bayan ile aynı hatayı yapmayacaklarını ve sonrasında bu fırsatı kaçırdıklarına pişman olmayacaklarını umut ettiğim için yazdım. Sonradan çok geç olacak.

Çince metin: http://www.zhengjian.org/zj/articles/2003/1/17/20073.html
İngilizce metin: http://www.pureinsight.org/node/1412

* * *

Facebook Logo LinkedIn Logo Twitter Logo Email Logo Pinterest Logo

Clearharmony'de yayınlanan tüm makaleleri kopyalayabilir ya da çıktı alabilirsiniz, fakat lütfen kaynak belirtiniz.