Bir Tayvan Seyahatinde Binlerce Yıl Öncesinden Bir Arkadaş İle Karşılaştım

Facebook Logo LinkedIn Logo Twitter Logo Email Logo Pinterest Logo

2006 yılının sonbaharında, Tayvan’da Pure insight web sitesi ve diğer network şirketleri tarafından düzenlenen Gelecek Bilim Kültürü Seminerine katılmak üzere Kuzey Amerika’dan okyanusun diğer tarafına uçakla seyehat ettim. Yolculuk esnasında kafamdan her türlü duygu geçti. 16 yıl önce ABD’ye gelmemden bu yana, Asya’ya ilk defa uçuyordum. Gidilecek yer gece gündüz hayalini kurduğum memleketim değildi. Fakat “acı uçurumu” olarak isimlendirilen ve bizim tarafımızdan kurtarılması gereken Tayvan idi.

Uçağım Peach Uluslararası Havaalanına yavaşça indi. Astropikal bir iklime sahip olan Taipei şehri günlük güneşlik idi, her yer çiçeklerle ve yemyeşil meralar (otlaklar) ile doluydu. Uzun hindistan cevizi ağaçları gökyüzünü aşıyor gibiydi. Beni havaalanından alan arkadaşım Tayvandaki birkaç güzel yerden ve tarihi alanlardan bahsetti. Araba şehir merkezinden geçerken, inanılmaz derecede tanıdık (aşina) hissettim çünkü daha önce Tayvan ile ilgili seyahat kitapları okumuştum. Şimdi, Çince konuşan Çinliler arasındayken, kendimi aşina hissetmediğim herhangi bir his taşımıyordum.

Seminer Yang Ming Üniversitesindeki tıp kolejinin salonunda düzenlendi. Tayvan’dan ve denizaşırı ülkelerden olan çok sayıda profesör ve bilim adamı, Çin tıbbı, Çin karakterleri ve Batı Samsarası hakkında dokunaklı konuşmalar yapmak için kürsüye geldiler. Konuşmalar muhteşemdi ve bilgelik doluydu.

Seminer esnasında, bir kız bana: “Sevgili kızkardeşim Hang Ming, sevgili kızkardeşim Hang Ming, seninle kişisel bir konu hakkında konuşabilir miyiz?” diye seslendi. Ardından da otelimin telefon numarasını sordu. O gece beni aradı ve kendisini hipnoz edip edemeyeceğimi sordu. Ertesi sabah erkenden otelime gelmesini söyledim. Onu sabah gördüğümde bana her türden meyve ve tatlı getirmişti ve bana çok tatlı bir şekilde kızkardeşim diyordu. Bu durum beni sıcakkanlı ve yumuşakbaşlı yapıyordu. Kısa bir konuşmanın ardından hızla hipnotize oldu.

Kendisini uzun beyaz bir elbise içerisinde gördü. Geniş ve sınırsız evren içerisinde ayakta duruyordu ve gümüşten bir çift kanadı vardı. Elinde uzun bir kılıç taşıyordu. O, gezegenin yörüngesinde sorunsuz şekilde dönmesinden sorumlu olan bir Tanrı idi. Evrendeki pozitif ve negatif enerjilerin arasındaki dengesizlik yüzünden, bunun sorumluluğunu almak zorunda kaldı. O yüzden de dünyaya gönderilerek cezalandırıldı. Tam dünyanın üzerindeyken, dünyanın negatif bir enerji topu olduğunu gördü. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Dünyaya gitmek istemiyordu. O yüzden de dünyanın tam üzerinde kaldı. O anda, kanatlarını ve uzun kılıcını kaybetti. Enerjisi yok oldu ve negatif enerji tarafından dünyaya doğru çekildi.

Dünya üzerinde antik bir dönem idi. Atlantis uygarlığından önceki bir uygarlık dönemi idi. Daha sonra, ileri teknoloji sebebiyle, insanların ahlak standartları mahvoldu ve şehir okyanusun dibine battı. Bir anda, Atlantis uygarlığı döneminde reenkarne olduğunu söyledi. Atlantis medeniyetinin ilk dönemlerinde, insanlar xiulian’a çok dikkat gösteriyorlardı. İnsanlar zeki (kabiliyetli) idi ve teknoloji çok gelişmişti. Onlar, insanlar ile çevre arasındaki dengeyi sağlamak için, enerji kaynağı olarak, daima, devasa büyüklükte bir kristal kullanıyorlardı. Daha sonradan, insan ahlakı yok olduğundan dolayı, insanlar inançlarını kaybettiler ve yeteneklerinden de oldular. En nihayetinde, kıta tabakası okyanusun dibine battı.

Bir sonraki insanlık medeniyeti esnasında, Avrupa’ya reenkarne oldu. Çoğu zaman, Almanya ve Fransadaydı. Antik Roma dönemindeyken, Çin kültürüne hayran olduğunu (imrendiğini) söylüyordu. O yüzden de, İpek Yolu hattını takip ederek, İtalya, Romanya, Türkiye ve Anadoluyu geçip Çin’e ulaştı. Ardından da, antik Loulan’a gitti ve nihayetinde de Dun Huang’a yetişti. O zamanlar, Dun Huang tamamen yemyeşil idi. Hangi açıdan bakacak olursanız olun, ister sanatsal, ister kültürel veya ekonomik anlamda, Dun Huang yaşanacak en iyi yerdi. O yüzden ölene kadar orada yaşadı. Öldükten sonra, ana ruhu Avrupa’ya geri döndü

Hipnoz esnasında, benimle antik Loulan’da karşılaştığını söyledi. Yanımda bir başka arkadaşım daha varmış. Güçlü ve sıcak bir karmik ilişki biçimlendirmiştik. Gelecekte birbirimizi tekrar göreceğimiz konusunda ona söz vermişim. Herşeyin yeniden düzenlenmesi gerçekten de doğru. Daha henüz hipnotize durumuna girdiğinde, ondan birkaç dakika beklemesini ve o safhada kalmasını istemiştim. Yandaki odada bulunan arkadaşım da gelip bize katılabilir mi diye sormuştum. O da kabul etmişti. O yüzden, yandaki odada bulunan arkadaşım bize katılmak üzere yanımıza geldi. Ardından, seansa devam ettik.

Tüm süreç boyunca, 100 yaşında yaşlı bir adam tanıdığını söyleyip durdu. O adam bir uygulayıcıymış. Şu anda bile, o adamın resmi müzenin koridorunda asılı duruyor. Onun ruhunun çok yalnız olduğunu hissetmişti. Ayrıca, bir Çinli olarak reenkarne olup, Tayvan’da yaşamayı seçtiğini anlatıyordu çünkü Anakara Çin’in tamamen siyah dalgalarla kaplı olduğunu ve şeytanın orada dizginsizce davrandığını görmüştü. İnsanlar arasındaki ilişki çok şiddet içeriyordu. İnsanlar birbirlerini dolandırıyorlar ve kurnazlık yaparak başkalarını kandırmaya çalışıyorlardı. Çin’e reenkarne olmaktan korktuğu için, Tayvanı seçmişti. Bu jenerasyonda, altın anahtarı bulmaya çalıştığından bahsediyordu. Bu altın anahtarın ne olduğunu sorduğumda, saf bir uygulayıcı grubunu arıyor olduğunu söyledi. Artık kendisine ait olan eski evrene geri dönmek istemiyordu. Olabilecek en muhteşem dünya olan yeni evrene gitmek istiyordu.

Çince metin: http://www.zhengjian.org/zj/articles/2007/3/25/42930.html
İngilizce metin: http://www.pureinsight.org/pi/index.php?news=4519

* * *

Facebook Logo LinkedIn Logo Twitter Logo Email Logo Pinterest Logo

Clearharmony'de yayınlanan tüm makaleleri kopyalayabilir ya da çıktı alabilirsiniz, fakat lütfen kaynak belirtiniz.