Eski Çin’de son derece belirgin bir dağ kültü vardı; Çin kozmolojisinde dağların, İmparatorun toplumdaki konuma benzer bir konumu vardı: kozmik düzen ve kalıcılık sağlarlardı. ‘Beş dağ’ (wu yue) kültü modern çağa kadar var olmuştur. Çok eski tarihlerden beri bu beş dağ, kurban adanan yerler olmuştur. Aynı zamanda beş yönü de temsil ederler: Tai-shan Doğu’da, Shandong’dadır; Heng-shan Güney’de, Hunan’dadır; Song-shan Merkez’de, Henan’dadır; Hua-shan Batı’da, Shanxi’dedir ve son olarak Heng-shan Kuzey’de Shanxi’dedir. (Bu Heng-shan’daki Heng sözcüğü, güneyde, Hunan’da Heng-shan yazılırken kullanılan karakterden değişik bir karakterle yazılır.) Bu dağların beşi de ağaçla kaplıdır ve bu Çin’de çok nadirdir. Her birinin tepesinde çok sayıda Taocu tapınak vardır. Bu beş dağla birlikte, Budistler için kutsal olan, özellikle Sişuan’ın Batı eyaletinde olan O-mi dağı olmak üzere, birkaç dağ vardır.
Eski zamandan Batı bir dağlar âlemi olarak görülürdü. Esrarlı Kuzeybatıda, Hint efsanesindeki dünya dağı Sumeru ile karşılaştırabileceğimiz Kunlun dağı vardı: her ikisinin de dokuz katı vardı. Bu efsanevi Kunlun’da saraylar, asma bahçeler ve hayat suyunun aktığı pınarlar vardı. Kunlun’a tırmanan tüm basamakları çıkmayı başaran kişi ölümsüzlüğe kavuşurdu. ‘En Büyük Bir’ (tai ji) Kunlun’da yaşardı. Kunlun’da konuk ağırlayan tek tanrı, Batı’nın Ana Kraliçesiydi (Xi-wang-mu). Bu, büyük olasılıkla dağların -özellikle de Kunlun’un- ‘on bin nesne’nin kaynağı ve yin ve yang’ın nöbetleşe sonsuza kadar yer değiştikleri mekân olduğunu ileri süren çok eski bir inanışa bağlıdır.
Çin kozmogonisinin Hint kozmogonisinden farkı, Kunlun’un dünyanın merkezinde değil de Batı’da, Sarı Nehrin kaynağında bulunmasıdır. Budizm Çin’e gelmesiyle -en geç MS. 1. yüzyıl- Hint ve Çin kozmolojik kavramları birbirine karışmaya başlamıştır. Sumeru artık kuzey, güney, doğu ve batıya akan dört nehrin kaynağı olarak kabul ediliyordu; ve Sarı Nehir elbette doğuya doğru akanıydı.
Her dağın, o dağda yaşayan, kendi tanrısı vardı. Antik çağın sonlarında ölülerin ruhlarının dağlarda yaşadığına inanılırdı, dolayısıyla dağlara özel sunaklar adanırdı. Belgelerden gördüğümüz üzere, daha sonraları hükümetler dağ ruhları kültünü ortadan kaldırmak için birçok girişimde bulunmuştur.
Çinlilere göre, bulutlar ve yağmurun kaynağı dağlardı. Resimlerde tepesi bulutla kaplı dağlar yeryüzünü, dalgalarsa denizi simgeler. ‘Dağlar ve denizler’ (shan hai ) deyimi tüm Çin’i ifade eder ve aynı zamanda en eski coğrafya kitabının adıdır. İçilen en önemli antlardan biri, ‘dağ ve deniz üzerine ant içmek’tir (shan man hai shi). ‘Merkez dağ’ (zhong yue) deyimi, insan burnuna gönderme yapabilir. Dağlarda bir toprak kayması, hükmeden hanedanın günlerinin sayılı olduğuna dair bir işaret sayılırdı: dağ ve İmparator birbiriyle bağdaştırılır ve birbirlerini yansıtırdı.
Çok eskilere dayanan ‘Yaşlı Budala’ (Yu-gong) öyküsü çok ünlenmiştir. Bu öykü, en yakın köye ulaşmak için bir sıra dağın etrafından dolaşmaktan bıkan bir adamı anlatır. Doksan yaşlarında olmasına rağmen, tepelerin arasından bir yol kazmaya başlar. Bir bilgin ona bu iş için çok yaşlı olduğunu söyler; yaşlı adam ise, kendisine çocuklarının yardım ettiklerini, torunları ve torunlarının da bu işi bitireceklerinden emin olduğunu söyler. Dağların ve denizin tanrıları bu yaşlı budalaya acırlar, bu durumdan en ulu olan tanrı Shang-di’yi haberdar ederler ve Shang-di hizmetindeki tanrılardan bu kayalar arasından geçen yolu açmalarını ister.
* * *
Clearharmony'de yayınlanan tüm makaleleri kopyalayabilir ya da çıktı alabilirsiniz, fakat lütfen kaynak belirtiniz.